Türkiye’nin köklü zanaatlarından birini yaşatmaya çalışan 75 yaşındaki Durmuş dede, sadece bir zanaatkar değil, aynı zamanda geçmiş ve gelecek arasında bir köprü durumunda. El emeği ile ürettiği eserler, ona sadece bir ustalık unvanı kazandırmakla kalmıyor; aynı zamanda bu nadir zanaatın korunması ve gelecek nesillere aktarılması adına önemli bir misyon üstleniyor. Yaşamının büyük bir bölümünü bu zanaata adamış olan Durmuş dede, günümüz dünyasında kaybolmaya yüz tutan bu mesleği yaşatmanın ve genç nesillere öğretmenin hayalini kuruyor.
Durmuş dede, zanaat hayatına 30 yaşında, ailesinin geleneksel işlerinde çalışmaya başladığında adım attı. O dönem, eğitim almak için şehir dışına gitmeyi tercih etmedi. Aksine, ustalarından öğrendikleriyle yola çıktı. İlk yıllarında, elindeki aletlerle pek çok farklı ürünü başarıyla üretmeyi başardı. Ancak onun için zanaat sadece bir meslek değil, ruhunu besleyen bir tutku oldu. “Zanaat, emek ve sabır ister,” diyor. Bu sözleriyle aslında mesleğin derin anlamını ve süzgecinden geçmiş tecrübelerini de özetliyor. Özellikle gençlere zanaatin ustalığını öğretmenin önemini vurgulayan Durmuş dede, “Zanaat sadece fiziksel bir çalışma değil, aynı zamanda zihinsel bir yolculuktur. Herkesin öğrenmesi gereken bir şey var,” ifadelerini kullanıyor.
Durmuş dede, her yıl açtığı küçük atölyesinde gençler için kurslar düzenleyerek, bu mesleği sevdirmeye ve yaşatmaya çabalıyor. Öğrencileriyle kurduğu bağlar, yalnızca öğretmen-öğrenci ilişkisinden çok daha fazlasına dayanıyor. Onların gözünde, Durmuş dede sadece bir zanaat öğretmeni değil, aynı zamanda yaşamı ve değerleri hakkında dersler veren bir akıl hocası. Kurslarda gençlere hem teknik bilgi veriyor hem de zanaatının derin felsefesiniaktarıyor. “Zanaat, insanın kendini ifade ettiği bir alandır. Duygularımızı, düşüncelerimizi ve hayallerimizi bu eserler aracılığıyla dışa vuruyoruz,” diyen dede, zanaatın ruhunu tasvir ediyor.
Durmuş dede’nin eserleri, sadece estetik değil aynı zamanda fonksiyonel de. Yüzyıllardır gelen bir geleneği yaşatmayı hedefleyen bu zanaat, zamanla değişime uğramış olsa da, Durmuş dede’nin yarattığı eserler nostaljik bir hava taşıyor. Dükkanının vitrininde sergilenen çeşitli mobilyalar ve el yapımı ürünler, geçtikleri zaman kadar değerli. Durmuş dede, kullandığı malzemelerin kalitesine ve işçilik detaylarına son derece özen gösteriyor. Geleneksel tekniklere bağlı kalmanın yanı sıra, modern sentezleri de ürünlerine dahil ederek yeni nesil zanaatkarların örnek alacağı bir yaklaşım sergiliyor.
Bununla birlikte, Durmuş dede’nin hikayesi, yalnızca bir zanaat serüveni değil; aynı zamanda savaş, kayıplar ve yeniden doğuş hikayesi olarak da değerlendirilebilir. Türkiye’nin çeşitli bölgelerinde faaliyet gösteren zanaatkarlarla olan ilişkileri, ona yeni bakış açıları kazandırmış. Bu durum, mesleğinin gelişimine de katkı sağlamış. Örneğin, atölyesinde uyguladığı yöntemleri ve teknikleri, diğer ustalarla paylaşarak, meslektaşlarıyla işbirliği içinde çalışmalar yürütüyor. Bu anlamda, Durmuş dede, hem yerel zanaat sektörünü destekliyor hem de zanaatın bir bütün olarak korunmasına katkıda bulunuyor.
Sonuç olarak, Durmuş dede, yalnızca ustalığıyla değil, aynı zamanda mesleği geliştirme çabasıyla da dikkat çekiyor. Kendi atölyesinde genç zanaatçılar yetiştirerek, Türk kültürünün bir parçası olan bu zanaatı yaşatmayı sürdürüyor. Yaşamı boyunca ortaya koyduğu eserler ve eğitim verdiği öğrencileri, Durmuş dede’nin mirasını sürdürecek olan yeni nesil ustalar olacak. Zamanın geçişine aldırmadan, zanaatının daima arkasında duran bir figür olarak, Durmuş dede, geleceğe umutla bakıyor. Unutmayalım ki, zanaat; yalnızca bir meslek değil, bir kültür ve mirastır.