Her yıl olduğu gibi bu yıl da bayram coşkusu, özellikle çocuklar için özel bir anlam taşıyor. Ancak ne yazık ki, bu bayramda 36 çocuğun aileleriyle bir araya gelemediği haberi, toplumda derin bir üzüntü yarattı. Hüzünlü hikayelerin ardında yatan gerçekler ve bu durumu değiştirmek için neler yapılabileceği, herkesin dikkatini çekiyor. Bu bağlamda, bayramlar sadece neşe değil, aynı zamanda kayıpların da hatırlandığı bir zaman dilimi oluyor.
Bu yıl, ulusal düzeyde yapılan araştırmalara göre, özellikle yaz aylarının gelmesiyle birlikte kaybolan çocuk sayısında artış yaşandığı gözlemleniyor. 36 çocuğun kaybolması, aslında sadece bu bayram spesifik bir durum değil. Ülkemizde her yıl yüzlerce çocuk çeşitli sebeplerle kayboluyor. Bu kayıpların ardında yatan sebepler arasında ailevi problemler, sosyal çevre, günümüz teknolojisinin getirdiği tehlikeler ve bazı durumlarda istismar olayları bulunuyor. Her bir kayboluş hikayesinin kendine özgü dinamikleri var. Bazı çocuklar evden kaçarken, bazıları ise bir yetişkinin istismarı sonucu kayboluyor. Bayramda ailelerini yalnız bırakan bu 36 çocuk, aslında kaybolmuş ruhların sesi. Bu durum, sadece onların değil, aynı zamanda ailelerinin de yüreklerinde açtığı büyük bir yara. Aileler, bayramda çocuklarıyla birlikte olmanın sevincini yaşamak yerine, kaybettikleri umutları ve yıldızları için gözyaşı döküyor.
Bayramların, mutluluğun ve sevginin paylaşıldığı zamanlar olması gerektiğini unutmamalıyız. Ancak, kaybolan çocuklar gibi acı hikayeler, toplumsal bir sorunun varlığını gözler önüne seriyor. Bu durumun önüne geçmek için toplum olarak atmamız gereken adımlar var. Öncelikle, çocuklarımızın güvenliğini sağlamak, onların doğru eğitim ve sosyal destek almasını sağlamak adına ailelerin bilinçlenmesi gerekiyor. Komşuluk ilişkilerinin güçlendirilmesi, çocuklarımızın daha güvenli bir ortamda büyümesine olanak tanıyabilir.
Devletin ve sivil toplum kuruluşlarının bu konuda daha fazla bilinçlendirme kampanyası düzenlemesi, aileleri çocuklarını koruma konusunda daha dikkatli olmaya yönlendirebilir. Ayrıca, kaybolan çocukların bulunmasına yönelik projeler, gönüllü destekçiler ve uzmanlar ile birlikte yürütülerek daha etkili hale getirilebilir. Her birey, kendi çevresinde bu konularda farkındalık yaratma görevi üstlenmeli; çocukların güvenliğini sağlamak, sadece bir ailenin değil, tüm toplumun ortak sorumluluğudur.
Bayramda kaybolan 36 çocuğun hikayesi, sadece birer sayı değil, aslında birer insan ve umut. Her biri, ailelerinin bir parçası. Bu nedenle, bu bayramdan alınacak en büyük ders, kaybedilenlerin ardında yatan acıları hatırlamak ve unutmamaktır. Bizler, kaybettiklerimizi hatırladıkça, onların büyüklüğünü de anlamaya başlarız. Bayramlar, sevinçlerin paylaşılarak bölündüğü anlar olmasının yanı sıra, kaybolan ruhlara ve geleceklere dikkat çekmek için bir fırsattır. Daha fazla çocuk kaybolmasın diye elimizi taşın altına koymalıyız. Unutmayalım ki, çocuklar bizim geleceğimizdir ve onların güvenliği, hepimizin eerste görevidir.