Bayram, sevinç, mutluluk ve kardeşlik duygularının ön planda olduğu bir dönemdir. Fakat bu bayram, birçok aile için acı ve trajedi ile sona erdi. Ülkemizde son zamanlarda artan kadına şiddet vakalarına bir yenisi daha eklendi; 30 yaşındaki Dilan, eşinin elinden can verdi. Bayram sabahı başlayan bu korkunç olay, sadece Dilan'ın hayatını değil, aynı zamanda ailesinin ve çevresinin hayatını da derinden etkiledi.
Dilan, 30 yaşında genç, hayat dolu bir kadın olarak tanınıyordu. Eşiyle birlikte geçimlerini sağlamak için çabalayan Dilan, hayatta kalma mücadelesi verirken aynı zamanda bayramın coşkusunu yaşamak istiyordu. Bayram sabahı, ailesinin yanına gitmek için hazırlıklar yapıyordu. Ancak Dilan'ın eşi, bu özel günde bir dolu dramı sahneleyerek bayramı bir kâbusa dönüştürdü. Tanıkların ifadelerine göre Dilan, eşinin öfkesine maruz kaldı. Eşinin hissettiği kıskançlık ve şiddet eğilimi, bir anda kontrolden çıktı. Göz önünde yaşanan bu olay, herkesin bittiğini düşündüğü bir bayram kutlamasının sonunu getirdi.
Dilan'ın ölümü, toplumda kadına yönelik şiddet konusundaki tartışmaları yeniden gündeme getirdi. Son yıllarda artan kadın cinayetleri, insanları endişeye sevk ediyor. Dilan gibi nice kadın, birer birer hayatlarını kaybetmekte ve bunun arkasındaki sebepler, hala çözüme kavuşmamış durumda. Kadına yönelik şiddet, yalnızca fiziksel güçle ilgili bir mesele değil; aynı zamanda toplumsal bir yara. Bu nedenle, Dilan'ın katledilmesi gibi olayların yaşanmaması için toplumsal bir dönüşüm şart. Eğitim, bilinçlendirme ve yasaların uygulanması, kadına yönelik şiddetin önlenmesinde büyük rol oynamaktadır. Dilan'ın hikayesi, bir bayram gününde kutlamaktan çok bir acıyı ve kaybı da beraberinde getirdi.
Böyle trajik vakaların sona ermesi için hükümet yetkilileri, sivil toplum kuruluşları ve bireyler olarak herkesin üzerine düşen sorumlulukları yerine getirmesi gerekiyor. Kadına yönelik şiddetin önüne geçebilmek için bir araya gelmeli, eğitim programları düzenlemeli ve kadınları destekleyen politikalar geliştirmeliyiz. Dilan'ın hikayesi, yürek burkan bir gerçekliğe işaret ediyor; bu gerçekliğe dikkat çekerek, aynı kaderi paylaşmaması gereken başka kadınların hayatlarını kurtarma çabası içinde olmalıyız.
Dilan’ın acı kaybı, bizlere bir hatırlatmayı da beraberinde getiriyor; sözde değil, gerçek bir toplumsal dönüşüm yaşamaktayız. Artık sessiz kalmamalı, kadına yönelik her türlü şiddete karşı daha güçlü haykırmalıyız. Bilinçlenmeli ve mücadele etmeliyiz ki, Dilan gibi hayat dolu bir insanın katledilmesi bir daha yaşanmasın.
Böyle trajik bir olayda, kaybın büyüklüğü yanında, toplumun buna dur deme sorumluluğu büyüktür. Tüm detaylarıyla araştırılan Dilan'ın ölümü, belki de gelecekte yapılacak olan yasaların ve uygulanacak olan politikaların şekillenmesine vesile olabilir. Her kadının hakkı yaşamaktır. Dilan ve onun gibilerin sesi olmaya devam etmeliyiz. Unutulmamalıdır ki, bayram ruhu sadece tatlı yemeklerden ve bayramlaşmalardan ibaret değil; aynı zamanda barış, güven ve hakla ilgili bir anlayışla da dolu olmalıdır.
Dilan’ın anısına sahip çıkmak, onun için haykırmak ve başkalarına ilham vermek adına mücadelemizin sürmesi gerekiyor. Sesimizi yükseltmeli, yaşanan bu tür olaylara karşı ortak bir duruş sergilemeliyiz. Dilan’ın hayatı, onun üzerinden borçlu olduğumuz bir bilinçlenmeyi beraberinde getirmelidir.
Sonuç olarak, Dilan'ın trajik ölümü, bir bayram sabahında yaşanmış olmasına rağmen, toplumsal bilincin ne denli önemli olduğunu gözler önüne seriyor. Umuyoruz ki, bu tür cinayetlerin önüne geçilebilir ve kadınlarımız daha güvenli bir toplumda yaşama şansı bulabilirler.